RSS2.0

Amasra'yı geçince...

15 Mart 2008 Cumartesi


Şehir ve iş yaşantısının içinden ufak bir kaçamak: denize ve doğaya... hem İstanbul hem de Ankara’lılar için yazın ve baharın kaçamak yeridir Amasra, eşsiz doğası, denizi ve vazgeçilmez salatasıyla süslenmiş rakı-balık sofralarıyla... Ama biz Amasra’yı biraz geçtik, hayır yanlışlıkla değil bilerek, nerede biraz kalabalık görsek ondan kaçmayı görev bilmiş insanlar olarak devam ettik yola, hayır Çakraz da değil, orayı da geçtik, tüm bunlar şirin sakin Karadeniz kasabaları olsa da bizim için hala kalabalıktı... yeşiller arasında bir koy ve koyun içindeki ufak bir pansiyon bulunca istediğimizin burası olduğuna karar vermiştik bundan 7 ya da 8 yıl önce. O zamandan beri Akkanok köyündeki bu koy yazın ve baharın kaçamakları için tek yer oldu hayatımızda.



Cuma günü işten biraz çabuk kaçmayı başaranlar için tavsiyem hiç vakit kaybetmeden yola düşmeleridir, iyi bir tempoyla Ankara-Gerede-Çaycuma-Devrek-Çakraz üzerinden 3,5 saat sonra, tamam siz bunu 4,5 yapın iyisi, Akkonak Köyüne varırsınız. İlk gidenler için tavsiyem yoldaki güzelliklere dalıp vakit kaybetmeyin, hayır yoldaki görüntüler kötü olduğundan değil güneşi denizin üzerinde yakalayabilmek için, bu aylar için 19:00-19:30 arası masadaki yerinizi almanız en makbulüdür. Orada sizi Karadeniz karşılar tabii nasıl karşılayacağı hiç bilinmez, Karadeniz bu aslında geleni sevmez pek, benim hayatımdaki istatistiklere göre hafta sonları nedense hava bozar, ama puslu bir havada Karadenize bakmanın keyfi de bir başkadır. Neyse ben yine de şanslı hafta sonunun, havanın güzel, denizin sakin, keyiflerin hoş olduğu hafta sonuna döneyim. Gideceğiniz yere vardığınızda ilk iş bence rakıyı söylemektir, zaten güneş rakı burcundadır o saatlerde, kıvamlı bir rakının bardağa sıvanmasıyla siz de güneşin denize batışını izler hayallere dalarsınız, 4 saat önce başında durduğunuz PC nizin, belki size fırça atan patronunuzun, yapılmadığını gördüğünüz işleri sallayan çalışanlarınızın, ya da nasıl ödeyeceğinizi düşündüğünüz kredi kartı ekstrenizin, şehirde bıraktıklarınızın, topunun şerefine sağlam bir yudum alırsınız rakıdan, fazla meze beklemeyin yok çünkü, beyaz peynir, kızartma, kavun yeterlidir, öyle kalamarmış karidesmiş, şuymuş buymuş yok... salatanın gelmesi biraz zaman alıyor şimdiden söyleyeyim, mesleğinin garsonluk olmadığı çok belli olan arkadaş salatayı masaya koyarken “kusura bakmayın beklettik, bahçeden ancak topladık salata malzemelerini” dediğinde gelmeyen salataya da siniriniz geçer.



Bundan sonrası size kalmış karadeniz yavaş yavaş içine alırken güneşi hava da serinler yavaştan, ne mevsim giderseniz gidin uzun kollu biraz kalın birşeyler götürmelisiniz yanınızda... Sonra gece ayın doğması ile renklenir yeniden, çınlayan rakı kadehleri, atılan kahkahalar, bazen süzülen gözyaşlarıyla uzar gider... Ya direk odanıza çıkar yatarsınız ya da elinize aldığınız bir şişe birayla biraz da sahilin tadını çıkarırsınız, sırtüstü yatıp yıldızlara bakarak, etrafı saran kayaların gölgelerinin arasından lacivert gökyüzüne bakakalırsınız, aman orada uyumayın çok kötü hasta olursunuz, sahilde uyuma fantazisini siz gene ege ve akdeniz sahillerine saklayın, zaten taşların üzerinde uykuya dalmak da zordur, evet taşlar çünkü kumsal yok, kayalık ve taşlık bir sahil orada sizi bekleyen...



Kaçta yatarsanız yatın önemli kural sabah erken kalkmaktır, uykusuz alkollü yüzünüzü denizle yıkamak önemlidir, kıyıdan denize girmeyi çok tavsiye etmem zira Karadeniz soğuktur ve ayaklarınızın yosunun ve kayanın üzerinde dolaşması sevmiyorsanız, uygun bir kayalıktan kendinizi suya bırakmanız en güzeli. Bu arada yosunlu deniz pistir inancını taşıyanlar var ise diye yazıyorum bu bir hurafedir, yosun bir deniz bitkisi olup kayayla bitişik olarak bulunuyorsa bu bulunduğu yern temiz olduğu anlamına gelir. Denizin soğuğu sizi zımba gibi yapar ama soğuk diye çıkmayın “alışırsınız” ve bu alışma ayılmayı da getirir beraberinde. Sonra güneşin deniz üzerinde pırıldayan yansımalarıyla beraber kahvaltı, bahçeden toplanmış domates, salatalık, biber ve demli bir çay keyfiyle... bundan sonrası size kalmış, çevre koylara kısa yürüyüşler, okey, kağıt, tavla oyunları, patates kızartması bira keyfi, uyuma, kitap okuma gibi aktivitelere açıktır gün. Ha tabi benim hiç yapmadığım güneşlenme olayı da var tabi isteyenler için.



Yeniden akşam olur... güneş denizle dans etmeye başlamıştır yeniden, nazlanarak kendini denize bırakır güneş, ışıltılarını gökyüzüne salarak. Ne rengidir bilinmez o zaman ama kızıla çalar gökyüzü... Hafiften laciverte döner... Rakıdan alınan yudumlar sıklaşır... Sarımtırak olur ufuk... Hafiften griye döner sonra başınız döner... kadeh elinizde döner... ay çıkmıştır gökyüzüne yıldızlarla halaya döner... Karadeniz kıpırtısız önünüzdedir. Yaramaz çocuğun uykusudur bu sakin hal bilirsiniz... yorgunluktan mı bilinmez ama haiften sallanır yakamozlarla beraber... başınızın dönüşüne ritm tutar sanki... Dalarsınız, geceye, hayallere, Karadeniz’e... ve en nihayetinde uykuya dalarsınız...



Sabah sizi uyandıracak ne çalarsaat, ne trafik sesi... çağırmaktadır sizi deniz, en karşı konulmaz haliyle.. balkondan bakınca denize, acaba atlasam yetişebilir miyim diye aklınızdan geçirirsiniz... Ve Karadeniz sizi beklemektedir, kıpırtısız... ve yapacağını yapmıştır yaramaz çocuk tüm kötü arkadaşlarını toplamıştır yanına size süprizi hazırdır, tüm koy denizanalarıyla dolmuştur evet Karadeniz başına buyruktur, kendi ne isterse onu yapar, sanki gülümsüyordur şimdi size, Karadeniz’in haylazlık halleri dersiniz içinizden, n’olurdu bir gün daha müsaade etseydi onunla dans etmemize, kulaçlarımızı teninde gezdirmemize... Ama istememiştir naparsınız aşk olmasa da ilişki “iki” kişiliktir... sizin aşkınız Karadenize platoniktir o andan itibaren, o sadece uzaktan izlemenize karar vermiştir. Amasra gezilebilir, tepelere çıkıp deniz manzaralı çaylar içilebilir, yol üstü Safranbolu gezilebilir... Hafta sonu bitmiştir, kaçamak da... Sizi beklemektedir şehirde tüm gerçekler... kaça kadar vaktiniz varsa o kadar orada kalmanızı tavsiye ederim ama hem dolambaçlı yollardan döneceğinizden, hem de yolun keyfini çıkartmak için gündüz gözüyle yolculuk yapmanızı tavsiye ederim ben... Akkanok köyünden Ankara’ya da İstanbul’a dönüş yolu için Amasra’ya uğramanız şart değil ama bence gene de yolu uzatmayı göze alıp Amasra’dan geçin, son çay bahçesinde denize bakıp çayınızı yudumlayın ve Çeşm-i Cihan’da durup son kez Karadeniz’e bakın, oradan size gülümseyecektir deniz, son gününüzü biraz berbat etmenin keyfiyle, ama zafer kazanmışcasına ve yeniden yanına geleceğinizi bilmenin keyfiyle, güneşin üzerindeki ışıltılarıyla nazlı nazlı hoşcakal der size Karadeniz, ne yaparsa yapsın kendisini terk edemeyeceğinizi bilen bir kadın/erkek gibi... Son bakışınızda siz de bilirsiniz tekrar olmasa da yeniden geleceksinizdir sevgilinizin yanına ufak bir kaçamak için olsa da...

turizm etkinliklerimiz


SU ALTI DALIŞLARI

Türkiye sularında bulunan önemli batıklar ve su altı mağaraları, dalıcılar tarafından keşfedilmeyi beklemektedir…



YAT TURİZMİ

Amasra’da yat ve teknelerin güvenli bir şekilde barınabileceği limanlar mevcuttur. Ayrıca Amasra Karadeniz Yat Rallisine liman olarak ev sahipliği yapmaktadır.



YELKEN TURİZMİ

Amasra limanları ve güzel esen rüzgarlarıyla yelken turizmi için güzel parkurlar sunar sizlere. Amasra Yelken Kulübünden de tekne ve eğitimci desteği alabilirsiniz…



KIŞ TURİZMİ

Yaz - kış üzerinde değişik güzellikler sunar. Amasra kış aylarında bir başka güzellikle karşılar sizi..



TRAKİNG (Doğa Yürüyüşü)

Amasra’da Doğa yürüyüşü parkuları Karadenizde eşi görülmemiş manzaralar ve anılar bırakır gönüllerinizde. Sizde bu hayal dünyasının içine yürümek isterseniz Amasra’ya gelimelisiniz.



MAĞARA TURİZMİ

Amasra’da ve çevresinde başta Gürcüoluk olmak üzere mağaralar da vardır. Ayrıca Amasra, tarihi yer altı geçitleri ile meraklılarını bekliyor…



KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ

Amasrada çok değişik türlerde kuşları görebileceğiniz gibi kış aylarında sürekli küçük limanı ziyaret eden kuğular ayrı bir güzellik katmaktadır Amasra’ya…



AV TURİZMİ

Amasra’nın coğrafi yapısı, bitki örtüsü ve yaban hayatı, balık avcılığı ve av turizmine ilgi duyanlara bilhassa kış mevsiminde önemli bir potansiyel sunar

AMASTRİS MASALI



AMASTRİS MASALI

Işığı gür,suyu gür,bahçesi şen,bağı şen
Her yeri pırıl pırıl,göğü şen,toprağı şen
İşte ikisininde ayni şevk,ayni ahenk
Ancak tabiatla eş,ancak tabiatla denk.

Asyadan yola düşmüş bir içli güzel sürgün
''Bakacak''dediğimiz tepeye geldi bir gün
Dağ üstünde bakarken,su üstünde göz olmuş
Ormanlar saç saç olmuş,denizler göç göç olmuş.

Suya uzanmış bir dev güzeli sınır gören
Birinde gün batarken,biribde ay beliren
Çifte koylu emsali bulunmayan bir kıyı
Ruhlar fısıldıyordu söylenmemiş şarkıyı.

Havası büyülüyor gönülleri tadıyla
Oracıkta bir şehir kurdu kendi adıyla
Kuruldu yaptırdığı beyaz mermer bir kasra
Amastris isminden Amastra,AMASRA....

Tabiatın koynunda murada eren kadın
Gönlünü diri diri toprağa veren kadın
Aradığı sükunu yerin koynunda bulan
Bir muhteşem Asyalı hasretiyle kavrulan.

Bu emsalsiz güzele yüzyıllar sonra bir gün
Engin sesi ulaştı Bakacak'tan bir Türk'ün
Şark seferi dönüşü bir gün verince mola
Bir cezbeye tutulup düştü de Fatih yola.

Bakacak'a ulaştı Amasra'ya göz attı
İçini İranlının eski derdi kanattı
Cenevizliler elinde esir olan güzeli
Ta oradan kavrayıp sarmak istedi eli.

Bu nice bizden mahrum bir hüsn-ü andır,dedi
Çifte koyu seyretti;ÇEŞM-İ CİHAN'DIR dedi
Fatih ki fermanları baş üzre,can üstüne.
Titriyor Bakacak'ta ÇEŞM-İ CİHAN üstüne.

Ne var ki dalgaların yine telaşlı demi
Mahmut Paşa emrinde yüz elli pare gemi
Yelkenler köpük köpük üzerinde denizin
Kaleler taş kesilmiş hayreti Ceneviz'in.

Dalgalar bu vuslatı müjdeleyen düğündür
Bu şevk hep sürer gelir;İşte o gün bu gündür
Deniz bütün şevkini buraya hasra gelir
Amastris her gece kaybolmuş kasra gelir
Yeryüzünün emsalsiz yeri nerde deseler
İnsa-ı zevk olan akla AMASRA gelir.



BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR



Not:1960 Yılında Amasra'nın Kurtuluş Şenlikleri

Sırasında Şair Tarafıdan Okunmuştur.

KARADENİZ'İN SAKİN , ŞİRİN VE GİZEMLİ KENTİ






Amasra Tarihi : Amasra yada tarihte bilinen ilk adıyla Sesamos şehri, M.Ö XII. Yüzyıla kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Bu dönemde bölgede görülen Gasgas ve Hitit egemenliğinden sonra şehir, Fenikelilerce ticari amaçlara yönelik bir koloni olarak kullanılmıştır. Kısa süren Fenike hakimiyeti sonrasında İon kolonizasyon hareketleri ile şehir Miletli ve Megaralı denizcilerce ele geçirilmiş ve kısa zamanda tüm Batı Karadeniz sahilinin önemli bir ticari çekim merkezi haline gelmiştir. Özellikle bölgenin zengin orman ürünleri (başta şimşir, meşe palamudu, kestane olmak üzere) ticaretin gelişmesinde en önemli etkendir.
Bir dönem Lidya egemenliğine giren şehir, M.Ö IV. Yüzyılda Pers yönetimine geçmiştir. Makedonyalı Büyük İskender’in Anadolu’yu Pers istilasından kurtarmasından sonra Sesamos’un yönetiminin Persli bir prenses olan Amastris’e geçtiğini görüyoruz. Bu dönemde canlı bir ticari hayat ile şehir tarihinin en parlak dönemini yaşamıştır.
Amastris’ ten sonra iki yüzyıl kadar Pontus Krallığı’na bağlı kalan şehir M.Ö 70 de Romalıların hakimiyetine girdi. Paflagonya eyaletinin merkezi olan şehir, Roma İmparatorluğunun 395’te ikiye ayrılması ile Doğu Roma sınırları içerisinde kalmıştır. Doğu Roma yönetiminde “Amastedos” adı ile anılan şehir, ticari fonksiyonlarını giderek kaybetmiş, özellikle dinsel bir merkez haline gelmiştir.
XIII. Yüzyılda Cenevizli tüccarlar şehri ele geçirmişlerdir, Ekim 1460’ta Fatih Sultan Mehmet’in fethine kadar Ceneviz yönetiminde kalan şehirde canlı bir ticari hayatın yansıması olarak pek çok sanat eseri günümüze ulaşmıştır. Amasra’nın Osmanlılarca fethi öncesinde şehre tepeden bakan Fatih, hayranlığını şöyle dile getirir: “Lala Lala , Çeşm-i Cihan bu mudur ola?” Fetih sonrası şehirdeki iki kilise camiye çevrilir, bir kadı atanır ve Fatih’in emriyle Eflani Kalesi halkı Amasra’ya yerleştirilir. Osmanlı yönetimindeki şehir, Bolu Sancak Beyliği’ne bağlı bir merkez olarak varlığını sürdürmüş, bu dönemde şehri ziyaret eden Batılı gezginler büyük bir hayranlıkla bahsetmişlerdir.

Amasra’da görülecek yerler: Osmanlı Hamamı, Amasra Kalesi, Oyma Mağaralar, Kemerdere Köprüsü, İçkale Mescidi, Bedesten, Fatih Camii, Antik Tiyatro, Gürcüoluk Mağarası, Çekiciler Çarşısı, Kuşkayası Yol Anıtı

Amasra Kalesi: Kale Çekiciler Çarşısı’nın orada. Kale'nin tepesinden Amasra'yı panaromik görebilir, manzarayı seyrederken çayınızı içebilirsiniz

Bizans döneminde ünlü olan buradaki tapınak, Osmanlı zamanında uzun yıllar boş kalmış ve kendiliğinden yıkılmıştır. Döşeme mozaiklerini ve temellerini ise defineciler sökmüşlerdir. Yapılan bilimsel etüdler sonucunda burasının; bir narteks ile köşe oda ve apsidlereyer verilerek orta mekana "Haç" planı sağlanmış bir kilise olduğu açıklanmıştır. Büyükada'nın, Amasra 'dan 150-200 metre kadar açıkta ve her türlü havada kolayca gidilip gelinemeyecek bir durumda olması dikkate alınınca Büyükada kilisesinin yanındaki diğer binalarla bir külliye niteliğinde ve Manastır işlevinde olduğu muhakkaktı. Adanın güney-batı eteğinden başlayıp tepeye doğru devam eden kaya basamakları da buraya ulaşıyordu.

Çekiciler Çarşısı: Amasra'da tel kırma ve ağaç oyma işleri ile ağaç el işçiliği çok gelişmiştir.Ancak son yıllarda dışarıdan gelenler de satılmaktadır.Bunlardan çok değişik hediyelik eşyalar bulabilirsiniz.Pazarlık yapmayı da sakın unutmayın !

Kuşkayası Yol Anıtı: Roma İmparatorluğu zamanında Tiberius Claudius Cermanicus (M.S 41-54) zamanında, Doğu Eyaletleri İnşaat Ordusu (Legion) Komutanlığı yaptıktan sonra kaydıhayat şartıyla Bithynia-Pontus Valiliğine atanan Gaius Julius Aquilla tarafından yaptırılmış karayolu dinlenme yeri ve anıtıdır.

Krateria-Amastris ara yolunun son dinlenme noktasında, Amasra'ya 4 km. mesafededir, yapıldığı zaman muhtemelen bir de anıtsal çeşmeyi kapsıyordu.Fakat sonradan bu çeşme yıkıldı ve suyu biraz aşağıda,halen Askersuyu diye bilinen yerde uzun zaman bir pınar olarak kullanılırdı.Anıt manzumesi şimdiki durumda, çok muntazam kaya dilimleri üzerine işlenmiş birbirini tamamlayan iki kitabeyi,bir insan figürü ile bir kartal figürü içeren "orta kabartma" tekniğiyle oyulmuş bir kompozisyon,oturma sedirlerini ve bir kaç kaya nişini kapsamaktadır. Tüm bunlar,yekpare kayaya oyulmuş, yol kalıntısı boyunca sıralanmıştır.260 140 cm boyutunda ve 50 cm derinliğinde kemerli bir nişin içinde kalan normal bir insan büyüklüğündeki başsız kabartmanın İmparator Claudius’a mı, yolu yaptıran Aquilla’ya mı ait olduğu bilinmiyor. Toğa giyimli vücut, hareketsiz işlenmiştir. Ayaklar da kopmuş vaziyettedir. Bu nişin sağında Toskan üslubunda kalın oyma bir sütunun başlığına bir kartal oyulmuştur. Bu Legionların sınırsız gücünü temsil etmektedir. Bir İnsan büyüklüğündeki başı kopuk kartalın sütun kaidesi 200cm yüksekliğinde 55cm çapındadır ve niş kaidesiyle aynı nizamda dört köşe bir tabana bağlıdır.

Kitabelerden ilki, insan figürünü çerçeveleyen nişin üstündeki levhada, diğeri ise kabartmalardan uzakta ve batıdadır. Her iki yazı birbirini tamamlamaktadır.

“Devletlerarası barışın ve dostluğun anısına,İmparator Cermanicus’un yüceliği için; Daha önce, İmparator Augustus tarafından ömür boyu Strategos ve iki defa da Legion komutanı atanan; Senato’da ise Consül Gabinius Secundus ile Consül Taurus Statilius’un, kendisine bir ödül verilmesi konusundaki önerileri üzerine Devlet Hazinesinden gereken izni ve ödeneği alan Gaius Julıus Aquilla, dağı yardı ve bu dinlenme yerini kendi özel ödeneği ile yaptırdı.

Kuşkayası'ndaki kitabelerden teki 1882'de G.Hirschfeld tarafından okunmuştur.
Kuşkayası, Anadolu'da başka örneği bulunmayan biricik yol anıtıdır. Eni 5 metreyi bulan Roma kaya yolunun son izleri de bu anıtın önünde,yüzyıllarca kullanılmaktan hasıl olan aşınmışlığı ile görülebilmektedir.

Amasra'ya gidipte Mendirekte ve sahilde yürüyüş yapmamak olmaz. Mendirek gezisinden hoşlanacağınızdan emin olabilirsiniz.Yazın iki plajında ve tertemiz mendirek kıyısında denize girilebilen bu yerde deniz özleminizi doyasıya giderebilirsiniz.


Konaklama: Amasra , Akçakoca ve Erdek'le beraber 1950-1960 lı yıllarda Türkiye'de turizmi başlatan 3 kentden birisi olup Ankara'ya yakınlığı nedeniyle , Ankara'nın hafta sonlarında gelinen sayfiye yeri konumundadır.Bu nedenle ev pansiyonculuğu da çok gelişmiştir.Dolayısıyla Amasrada konaklamak için bir çok seçeneğiniz var. Bir çok otel olduğu gibi ev pansiyonculuğu da çok yaygındır. Eğer kalabalık bir grup gitmeyi planlıyorsanız evde kalmak daha ekonomik ve eğlenceli olabilir.

Yeme-İçme: Amasra denince akla ilk önce balık gelir.Balık seçimini size bırakıyorum herkesin zevki farklıdır.Balığı da en lezzetli ve ; doyumsuz deniz manzarasını seyrederek Büyük Limanda ÇEŞM-İ CİHAN RESTAURANT,Küçük Limanda ise CANLI BALIK RESTAURANT'TA yiyebilirsiniz. Hafta sonları Amasra ziyaretciler nedeni ile kalabalık olduğu için yemek yiyeceğiniz restorana vakitlice gidip yer bulmaya bakın. Yani yazın bazı restoranlarda önceden rezervasyon gerekebiliyor, hele bir otobüs insan gidiyorsanız. Bir yer beğendiniz ve yemek yiyeceksiniz, mutlaka "salata" ısmarlayın. Buranın salatası meşhur ve insana parmak yedirtir cinstendir. Muhteşem bir lezzetti var.

Eğlence: Lezzetli yemeğinizi yedikten sonra dilerseniz Amasra içinde veya Mendirekte yürüyüş yapabilir,Yat gezisi ile çevreyi gezebilir , sahil kenarında oturup çayınızı yudumlayabilir yada barlardan birine takılabilirsiniz...

Haydi İyi Tatiller....